Yılların yorgunluğu senden bana hatıra
Hayalini sakladım gönülden aşk ağımda,
Sana adadım ömrün yaşanmış her babını.
Ölümüne bir hasret dayanmış şakağımda,
Yazıyorum nihayet bu aşkın kitabını;
Sana adadım ömrün yaşanmış her babını.
Keşke bir gün sorsaydın netti bana gözlerin,
Beni sen mahkûm ettin sonu gelmez bu aşka.
Bilmiyorsun bir mecnun etti beni gözlerin,
Seni öyle sevmiştim, dünyamda yerin başka;
Beni sen mahkûm ettin sonu gelmez bu aşka.
Bir vuslata davette aynaların çağrısı,
Yalnız varlığın değil, unutulsun adında.
Belki dinerdi bir gün kalbimin aşk ağrısı,
Öyle bir bıkkınlığım var ki, hasret tadında;
Yalnız varlığın değil, unutulsun adında.
Ümitliyim, kalkacak bir gün üstümden dağlar,
Tadılmış bir hasretten bana dert bıraktı dün.
Bazen de yüreğimde sanki solmuş gül ağlar,
Kara bahtlı yasımı sayıyorum gün be gün;
Tadılmış bir hasretten bana dert bıraktı dün.
Kaderime bir ortak solumdaki bu acı,
Ayrılık denen derde tarifsiz alışırken.
Aslında hiç olmadı yüzün bana yabancı,
Ben sevda kitabımdan dersimi çalışırken;
Ayrılık denen derde tarifsiz alışırken.
Aşkı elemleriyle benzetip bir oyuna,
Dalıp gidilen zaman zaten belki bir anmış.
Bir selvinin altında yatmak koyun koyuna,
Denilir ki bir zaman bir aşk vardı yaşanmış;
Bütün sevdalar zaten belki böyle bir anmış.
Sen gönül kitabımda aşka yazılmış nesir,
Gözlerinle vurdun da kaderime bir mühür.
Ezelden biliyorum, gönlüm sana bir esir,
Seni sevmekti coşkum, senin aşkınla ben hür;
Gözlerinle vurdun da kaderime bir mühür.
Yıkılacaksa dünyam, giden yolcu dönmesin,
Zaten fani değil mi kulda heves ve heva?
Gözlerinde ışığın, ışığın hiç sönmesin,
Anladım, bundan sonra bana sensizlik deva;
Zaten fani değil mi kulda heves ve heva?
Bu âlem bizim için iki kapılı bir han,
Kar düşen saçlarından bırak beyaz utansın.
Ben yaralı gönlümde seni kıldım da nihan,
Hasret kader olduysa bırak ta naz utansın;
Kar düşen saçlarından bırak beyaz utansın.
Bir solgun gül misali, hoyrat eller mi değdi,
Neden sustu gönlümde aşktan yaralı bülbül?
Kim yenecek feleği, deneyenler baş eğdi,
Demek ki bizim gibi bahtı karalı bülbül;
Neden sustu gönlümde aşktan yaralı bülbül?
Ne zaman bir limandan kalkar hasret gemisi,
Kaderin alnımıza yazdığı bu son sefer.
Çoğunca gözyaşından hüzzam ayrılık demi,
Kalbimin vuruşundan vurgun yemiş her nefer;
Kaderin alnımıza yazdığı bu son sefer.
Bir yaralı ayrılık yakacak içten beni,
Sevgili, gözlerimde hep ummanlar coşacak.
Ellerimden tutmuştun, almıştın hiçten beni,
İçimde sana doğru bir çocuk var koşacak;
Sevgili, gözlerimde hep ummanlar coşacak.
Ne diyeyim, kiminin bahtı ezelden kara,
Hasretin düşlerinde arama beni, yokum.
Seni sevdim, kalbimde onulmaz eski yara,
Ben senin yüreğine sanki saplanmış okum;
Hasretin düşlerinde arama beni, yokum.
Sen benim yüreğimde Leyla gibi bir yardın,
Uğrunda dağlar aşıp, çöllere düşmek varmış.
Senin için kalbimde hıçkırıklar duyardın,
Çevremde bir pervane, beni ayrılık sarmış;
Uğrunda dağlar aşıp, çöllere düşmek varmış.
Yılların yorgunluğu senden bana hatıra,
Gidip de dönmediğin yollara dalacağım.
Bütün emellerimiz sığmaz birkaç satıra,
Ben bana bir yabancı, sana el kalacağım;
Gidip de dönmediğin yollara dalacağım.
Ya Leyla ile Mecnun, ya Kerem ile Aslı,
Bir aşk hikâyesinden doldururda özümü;
Anlarım ben çağları, neden yorgun ve yaslı,
Bir emanet bırakmak isterim son sözümü;
Bir aşk hikâyesinden doldururda özümü.
Tutuşmuş bir sevdanın yalnız kışında şimdi,
Elveda ey sevdiğim, aşkın yasını gördüm.
Sana koşan yolların kaldım dışında şimdi,
Ben senin bin çileni, nice nazını gördüm;
Elveda ey sevdiğim, aşkın yasını gördüm.
Hamit Hayal / Gönen / 27.07.2013